top of page

1,2,3,4! Let's Rock'n'Roll

  • Yazarın fotoğrafı: Uğur Kozbey
    Uğur Kozbey
  • 27 Eki 2024
  • 3 dakikada okunur

Müzik ve müziğe bakış açım konusunda fikirlerimi paylaşmak, mesleğim gereği yaşadığım ilginç olayları anlatmak ve yaptığım çalışmaları anlatmak için bir blog kurdum. Bu uzun zamandır yapmak istediğim bir şeydi.


Akademik bir kariyerim yok. Müzik alanında yıllardır amatör olarak kendimi geliştiriyorum. Müzik konusunda herhangi bir gelir beklentim ya da kaygım yok. Tamamen amatör bir ruh ile, ticari kaygı gütmeden, boş zamanlarımı daha değerli hale getirmek için müzik ile ilgileniyorum.


Hayatımı devam ettirmek için esas gelir kaynağım mesleğim. Ben bir Denizciyim. Akdeniz havzası, Kuzey ve Kuzeybatı Afrika, Güney ve Batı Avrupa limanlarında yük taşımacılığı yapan gemilerde 2. Kaptan olarak çalışıyorum.


Mesleğimi biraz daha açmak istiyorum. 2. Kaptan; gemide disiplin amiridir. Personelin yediği yemekten, bunların hazırlanmasından, hazırlanırken kullanılan malzemelerin miktarı, kalitesi, bazı ürünlerdeki "son tüketim tarihi" gibi hassas noktaların takibi 2. Kaptan'ın görevlerinden birisidir.


Geminin güverte alanları ve buralarda bulunan ekipmanların bakım ve tutumu, bunun takibi yine 2. Kaptan'ın görevlerindendir.


Gemide oluşan ya da oluşabilecek "güvenlik" sorunları da yine 2. Kaptan görevlerindendir.


Gemi bir limandan diğerine seyir yaptığı esnada, köprü üstü diye tabir edilen yerde nöbet tutulur. Dört saatlik periyotlar halinde toplam 6 nöbet döngüsü vardır. 0-4, 4-8, 8-12, 12-16, 16-20 ve 20-24. 4-8 ve 16-20 saatleri arasında köprü üstü seyir nöbeti ya da denizcilik jargonu ile "4-8 Seyir Vardiyası" yine 2. Kaptan'a aittir.


Tabi ben mesleğe doğrudan 2. Kaptan olarak başlamadım. Güverte Stajyeri olarak 14 ay çalıştım, ardıdan 3. Kaptan olarak 5 yıl kadar görev yaptım ve şimdi de 6 yıla yaklaşan bir süredir 2. Kaptan olarak gemilerde çalışmaya devam ediyorum.


İzole bir yaşam sürdürdüğümüz için bazı hobiler edinmek, bunların aynı zamanda zihnimizi de dinlendirecek uğraşlar olması, karada yaşan diğer insanlara göre bizlerin en büyük artısı. Bu kimi zaman resim yapmak olur, kimi zaman kitap okumak, kimi zaman müzik dinlemek, kimi zaman spor ya da fitnes ile uğraşmak... Liste uzatılabilir. Ancak benim için gitar çalmak veya beste yapmak-yapmaya çalışmak en büyük hobimdir.


Çocukluk dönemimde dahi müzik ile ilgilenirdim. Okulda, eğer varsa korolara katılırdım. Evimizde de babamın bir sazı da vardı. Ben çok küçük olduğum için babam sazını çalar biz de bakardık. 95 ya da 96 yılında bir margarin markasına ait tır yaşadığım yere, Burhaniye'ye gelmişti. Babam ile meydana gittik ve bir paket margarin aldık ve tırdaki çekilişe katıldık. Kulakçıktan 8 numara çıktı ve dolaptan Sony marka bir walkman kazandım. Nereden geldiğini hatırlamadığım bir kasedi babam bana vermişti; Tolga Çandar'ın Türküleri Egenin 1!


Çubukbeli, Çökertme, Feraye, İzmir'in Kavakları, Ah Bir Ataş Ver gibi Ege Türküleri ile büyümüştüm.


Keza yine 90'lı yıllarda kupon biriktirerek eşya verme politikası vardı gazetelerin. Roadstar marka bir müzik seti, Medeli marka bir org da yine o dönem evimize girmişti. Yine nereden geldiğini hatırlamadığım bir Rock'n'Roll CD'si vardı. En çok dinlediğim -her ne kadar anlamasam da- Everly Brothers'dan Bye Bye Love ve Wake Up Little Sussie ile Bill Justis'den Raunchy idi. Raunchy, hayatımın ilerleyen dönemlerinde karşıma bir daha çıkacaktı.


28 Şubat'ta, ilkokul ve ortaokul birleşmişti ve ben de bundan etkilene bir öğrenciydim. Ortaokul sıralarında iken Medeli marka org ilgimi çekmeye başlamıştı. Kulaktan ve tamamen okulda edindiğim müzik bilgileri ile org çalmaya çalışırdım. Akorun ne olduğunu bile bilmezdim. Sadece 3-4 parmak kullanarak dilediğim şarkıyı çalabiliyordum. İtiraf etmeliyim ki, okulda bize ödev olarak verilen Ilgaz ve Madımak türkülerini ilk başta flüt ile çalamamıştım. Org ile melodiyi ezberleyip, flüt ile tekrar denedim, sonra da okulda iyi bir not almıştım 😁


Ortaokulun son sınıfında her türk ailesinde olduğu gibi babam kardeşime bir saz almıştı. Ben istememiştim. Kardeşim saz kursunda gitmiş ve biraz bir şeyler yapıyordu. Onun da müziğe yeteneği vardı. Ben ise orgumla mutluydum.


Ortaokul son sınıfta babam kaderimi derinden etkileyecek soruyu sormuştu, çünkü artık sınav ile eğitim hayatım devam edecekti. "Oğlum ne okumak istiyorsun?" Ben ise Güzel Sanatlar Lisesi, dedim. Çünkü arka komşumuzun kızı benden 3 yaş büyük abla Balıkesir'de burayı kazanmış ve burada okuyordu. Ben de pekala gidebilirdim. Her Türk aile babası gibi babam izin vermedi ve ilçedeki Endüstri Meslek Lisesi'nin Elektronik Bölümüne beni yazdırdı. Aslında o zaman LGS - Liselere Giriş Sınavı'na bile girmemiştim, ancak diploma notum iyi olduğu için Endüstri Meslek Lisesi yönetimi beni doğrudan okula kayıt etti.


Okulda öğrendiğim elektronik bilgilerimi orgumun üzerinde denerken, birgün org tamamen kullanılamaz hale geldi 😆 ve bende müziğe bağlama çalarak devam ettim. Tabi o dönem 2003-2004 yılları, bizim kuşağın Halk Müziği bilgisini Kurtlar Vadisi dizisi geliştirmişti. Ben bu Türkülerin bir kısmını keza biliyordum. Bilhassa Elif Türküsü'nü zaten Tolga Çandar'ın Türküleri Egenin kasedinden öğrenmiştim. Sazda bunu çalmak da zor olmamıştı. Polat'ın meşhur Acem Kızı türküsünü çalarak liseyi de bitirmiş üstüne de Tanrıdan Diledim ile devam etmiştim.


Türk Halk Müziği portföyüm oldukça gelişmişti. Keza o dönemde mp3 CD'si doldurtmak çok modaydı. Haliyle dönem şarkıları kadar da Halk Müziği CD'leri yaptırırdık. 2007-2009 arası ise İki Aile isimli diziden dolayı Türk Sanat Müziğine merak salmıştım.


3 sene melankolik olarak geçtikten sonra işte en önemli dönüm noktam gelmişti.


Heil! Heil! Heil! Rock'n'Roll!


18.10.2024, Cadiz Körfezi (Golfo de Cadiz)


 
 
 

Comments


bottom of page